ruh adam

  1. hüseyin nihal atsızın kaleme aldığı içinde tarihi bilgilerin, psikolojik tahlillerin, aşk üzerine enteresan fikirlerin ve en önemlisi geri gelen mektup gibi güzel şiirlerin bulunduğu, atsızla ilgili önyargılarını bir yana bırakarak okuyanların mutlaka beğeneceğini tahmin ettiğim çok güzel bir roman.
    not: kitabı almak istemeyenler aşağıdaki linkten tamamını okuyabilir.
    http://www.nihalatsiz.org/ruh_adam.htm
    (yek 07.02.2007 17:59)
  2. yazarın ideoliojik görüşününe önyargılı bakanlar için; aksine kitaplarında edebiyat bilgi ve becerisi konuşturduğu eserlerinden biridir ruh adam, ancak tek örnek değildir. okuyan farklı ideolojik görüşlere mensup kişilerden benzer yorumlar alınmaktadır. sanırım bu da biz yazarda olması gerekn özelliklerdir.* * *

    okumayanlara tavsiye niteliğindedir...
    (gladonun turk tetikcisi 27.02.2007 16:01)
  3. itaatsiz'in tavsiyesi üzerine okuduğum ve bazı bölümlerinde nihal atsız'ın kendini aştığını farkettiğim kitap. kısa ve öz bir hikaye olması, geçiş anlarındaki belirsizlik ve okuyucuyu aptal yerine koymayan kurgusu ve nihayet içinde barındırdığı fikirlerle büyük niteliğine erişebilecek bir kitaptır.

    alıntı eklemek gerekirse;

    Sevilen ne kadar güzel ve çekici olursa aşk da o kadar şiddetli ve uzun olur. Bazı kadınlar veya kızlar bilmeden karşısındaki erkeği delirtir. Bazıları sanatkardır. Bunu bilerek yapar. Kadın, oldukça iptidai bir yaratıktır,a ma erkeği sürüklemek bilgisinde çok ustadır. Vuslattan sonra erkeğin bıkacağını sezdiği için onu daha çok bağlayacak türlü hünerler gösterir. Böylece aşk olgunlaşır

    Şehvet, hayatın en büyük prensibidir. İnsan neslinin tükenmemesini sağlar. İnsan, akıl ve duygu bakımından çok üstün ve ileri olduğu için bu prensibi de olgunlaştırmış,güzelleştirmiştir. Yiyeceğini, giyeceğini,barınağını güzelleştirdiği gibi. Şehvet,aşk haline geldikten sonra artık insanlar arasında yarış başlamış ve beyinler, muhayyeleler gerçekte olan güzellerle kanmayarak onları icad etmek yoluna gitmiştir. Sevgiliyi aşık yaratır,sonra tapar. Onda eşsiz güzellikler , büyüklükler bulur. Aslında alelade bir kız veya kadındır,ama Mecnun’un Leyla’yı görüşü gibi onu ilahlaştırdıkça artık aşk denilen tezahür başlamıştır. Bununla beraber aşk lüzumlu bir şeydir.

    yakışıksız ve çirkin gözüken bazı şeyler gerçekte faydalıdır, ama insanların çoğu o faydayı kavrayamaz. Çocuk, canı yandığı için aşıyı faydasız bulup ondan kaçar. Aklı başında pek çok kimse kendi hayatını kurtaracak ameliyattan ürküp yaptırmaz. aşk da öyle... Aşk olmasaydı erkek-dişi ilişkileri bayağı bir çiftleşmeden ibaret kalacaktı.

    aşk hakkındaki fikirleri enteresan derecede "asker" kafasından çıkmadır. hakikati söylediğini düşündüğüm yerler azınlıkta olsa da, bir hayat görüşü aktarmak açısından, oldukça başarılıdır, altı doldurulmuştur.
    (iknowthepiecesfit 14.03.2009 23:28 ~ 14.03.2009 23:29)
  4. Atsız'ı ideolojik olarak tasvip etmek pek mümkün değildir; fakat Ruh Adam, yazarından bağımsız olarak okunduğunda hakikaten değerli bulunacak bir kitaptır. Hatta Nazan Bekiroğlu, Ruh Adam'ı Dostoyevski romanları derecesine kadar yükseltir, bahsettiğimiz kişinin çok değerli bir edebiyat profesörü olduğunu göz önüne alırsak bu yargının gülüp geçilecek boş bir iddia olmadığını takdir edersiniz...

    Ruh Adam, yazıldığı tarih itibarıyle Türk edebiyatında belki bir ilktir: İçerdiği enteresan psikolojik tahliller, sağlam karakterler ve son sayfaya dek heyecanı zirvede tutabilen bir kurgunun yanı sıra, "fantastik edebiyat" sınıfına girebilecek özellikler taşır. Reenkarnasyon, telepati, şeytan, din, tasavvuf... gibi pek çok konuya dokunur; kendince tutarlı çıkarımlarda bulunur. Ayrıca karakterler öyle detaylı ve zekice işlenmiştir ki, tıpkı büyük eserlerde olduğu gibi, bir karakterden nefret dahi etseniz ona bir nevi sempati beslemeden yapamazsınız...

    Bu arada kitapta derin bir alegorik anlatım da kendini gösterir: Örneğin Yüzbaşı Selim'in arkadaşı Şeref, onur kavramının somutlaştırılmış halidir. Selim, aşkı için fikirlerine olan bağlılığını ikinci plana atınca, Şeref'i kanlar içinde, "beni sen öldürdün!" diye feryat ederken görür, çünkü Selim onurunu ayaklar altına almıştır... Aynı şekilde Yek, Key, Aydolu, Güntülü, Nurkan isimlerinin seçilmesi de tesadüf değildir.

    Atsız'ın kişisel yaşamından izler de taşıyan romanda Selim karakterinde yazarın kafasındaki ideal askeri, Ayşe karakterinde ideal eşi, Güntülü'de ideal genç kız/ideal aşk'ı görmek mümkündür... Fakat romanda (yahut internetteki versiyonunda diyelim) birtakım boşluklar göze çarpar; finali çok çarpıcı da olsa, bazı şeylerin tam da çözüme bağlanmadığı filmler gibidir... Yine de okunasıdır, sırf "Geri Gelen Mektup" şiiri için bile olsa:

    "Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
    Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse..."

    Ve kitaptan bir pasaj... "Tuhaf ama kendi içinde tutarlı fikirler" derken neyi kastettiğimi az çok anlatan bir pasaj:

    --- alıntı ---
    "(...) - İnsan meziyet sahibi olmaya mecburdur. Anormal olan kusurdur. Bir asker cesurdur diye alkışlanmaz ama korkarsa ayıplanır.
    Zaten sana göre dünyada kusurlu insan yoktur ki...

    - Öyle değil mi ya? Hukuk ilminin baş kaidesi: Beraat-i zimmet asıldır.

    Selim yüzü acı bir istihza ile değişti:

    - Hukuk da mı ilim? Ne de çok ilim varmış… Bu hukukun askerliğe yardımcı bir tarafı olmadığı halde acaba ne diye ilim sırasına koymuşlar?

    Ayşe gülüyordu:

    - Selim, aşırılık ediyorsun. Dünyanın bütün üniversitelerinde ilim diye okutulan ve Romalılar zamanından beri mevcut olan hukuku inkar etmek haksızlık olur.

    - Eksik söyledin.Romalılar'dan daha önce, belki yamyamlık çağında da hukuk vardı ve şüphesiz o hukuk, kendi çapında ve çerçevesinde şimdikinden daha faydalı ve adil bir müessese idi. Çünkü vicdana ve adalete değil, sihirli ve semavi kuvvetlere dayanıyordu. Fakat o zamandan bugüne kadar geçen tekamül devresinde hukuk yine bir sihir işi,hatta sihirbazlık işi olarak kalmıştır. Hukuk ve ilim... Gülünç yakıştırma... İttifakla idam kararı... Yargıtay bozdu... Bu sefer ittifakla beraat... Aynı suç, aynı sanık, aynı yargıçlar, aynı kanun kitabı ve önce idam sonra beraat... Bu ne güzel ilim böyle? Sen herhangi bir yılın herhangi bir ayında, yüz derecelik ısıda kaynayan bir suyun, birkaç ay sonra aynı hararette donduğunu işittin mi?

    Ayşe'nin gülümseyişi yavaş yavaş kayboluyordu:

    - Askerlik de öyle değil mi? Mesela...

    Söz, Ayşe'nin dudaklarında kaldı ve sert bir "Hayır’"la kesildi:

    - Hayır!.. Askerlikte tek değişmez kanun vardır: Üstün olan kazanır. Üstünlük maddi ve manevi kuvvetlerin muhassalasıdır. Çaldıran Savaşı'nda Safevi ordusunun başında Şah İsmail olmayıp da Aksak Temir bulunsaydı belki Safevi ordusu kazanırdı. Çünkü Temir'in zekası ve kumandanlık vasfı, Safevi ordusunun kefesine eklenince ağır basacaktı. Halbuki hukuk, mahkemede verilecek kararların muhtelif hakimlere göre değişebileceğini kabul etmiyor. Karar adaletin sesidir diyor...(...)

    Konuşma bu şekle dökülünce Ayşe onun nereden başladığını unuttu ve söyleyecek bir söz bulamadı. Selim devam etti:

    - İnci Hanım'a gelince: Müsaade et de onun iyi bir kız olduğu hakkındaki hüküm biraz sonraya kalsın.

    - Ben onu eskiden de tanırdım. Hocası olarak, hakkında bir hüküm vermemi erken mi sayıyorsun?

    - Çok erken. Bir insan hakkındaki hüküm ancak onun tabutu geçtikten sonra verilebilir...
    --- alıntı ---
    (itaatsiz 15.03.2009 04:42)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.